ERMENEK İLÇESİ TARİHİ

Karaman ili Ermenek ilçesi, 36°58’ Kuzey enlemi ile 32°53’ Doğu boylamı arasında yer almaktadır. İl merkezine uzaklığı 160 km’dir. İlçenin deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1.250 metredir. Rakımı; şehir içinde 1250-1300 m. olup, çevresi oldukça yüksek dağ ve tepelerle çevrilidir. İlçenin, kuzeyinde Karaman, Konya ili Hadim ilçesi, güneyinde Antalya ili Gazipaşa ilçesi, Mersin ili Anamur ilçesi, batısında Sarıveliler, Başyayla ilçeleri ve doğusunda Mersin ili Mut, Gülnar ilçeleri bulunmaktadır. İlçenin yüzölçümü 1.222,9 km²’dir.

Ermenek, Toroslarda denizden 1200 metre ile 2400 metre arası yükseklikte dağlık bir yerleşim yeridir. Toros dağ sıralarından Yumrutepe dağı eteklerinde rakımı Göksu boylarında 600 metreye indiği, en yüksek noktasının ise Oyuklu Dağı’nda 2427 metreye eriştiği görülür. Bir vadi içinde dağ yamacında kurulu şehrin su kaynaklarının bol ve iklimin yumuşak olması tahıl üretimi, bağcılık ve meyvecilik yapmaya elverişlidir. Yaylalarında koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği yaygındır. Ormanlık alan açısından zengin olan bölge, halkın önemli geçim kaynağıdır. Zengin linyit madenlerine sahiptir. Ulaşım ve ticaret açısından Ermenek’in iki ayrı koldan İç Anadolu’ya, üç ayrı koldan ise Akdeniz kıyı sahillerine bağlantısı vardır. Şehir, stratejik önemini geçmişten günümüze ulaşım yollarının kavşak noktasında olmasından almaktadır.

Ermenek, Güney Anadolu (Taşeli) Coğrafi yapısı içinde, Önceden Konya’ya bağlı iken 1989 yılında Karaman’a bağlanmış; 5000 yıldır insanların yaşadığı bir yerleşim merkezidir. “Ermenek” ismi konusunda çeşitli rivayetler ile sürülmektedir. Bunlardan biri Cennet bağları anlamına gelen “İren-Nak” Bağ-ı İrem’dir. Yeşilliklerin, suların bolluğuna ve doğal güzelliklerine dayanılarak Ermenek isminin buradan türetildiği yorumu yapılmaktadır. Diğeri ise “Ermenek” ismin tamamen Türkçe bir kelime olup kahraman anlamına gelen “ER” ile insan anlamına gelen “MEN” ve Uygurca karşı, yamaç anlamına gelen “EK” kelimelerinin birleşmesiyle oluşan “Kahraman İnsan Yeri”; ya da “ERMEN” “Kahraman Adam” ile tohum dik anlamındaki “EK” ile “Kahraman Yetiştiren Yamaç” anlamında Türkçe bir kelime olarak düşünülmektedir. Diğer bir rivayet ise Ermeni coğrafyacı İndjidjian’ın isim benzerliğinden yararlanarak buranın bir Ermeni yerleşim yeri olduğunu yazmıştır. Elimizdeki var olan bilgilere göre bu bölge Hitit, Roma, Bizans egemenlikleri altında kalmıştır. Ermeni halkı bu bölgeye yerleşmemiştir.

Bu rivayetler dışında yapılan son çalışmalara göre Ermenek Kazasının, tarihte ilk olarak bugün ki Maraspoli Mağarası ve Dezkaya’nın bulunduğu bölgede kurulduğu ilk isminin Maras, Marassa, Maraos isimlerinden biri olduğu düşünülmektedir. M.S. 30’lu yıllara kadar Marassa ya da Maraspolis olarak isimlendirilen, daha sonra Roma kumandanı Germanicus’a atfen “Germanicus Şehri” anlamında Germanicopolis olarak isimlendirilmiş olup Ermenek ismi buradan gelmektedir. Germanicopolis ismi uzun yıllar içinde bölgeye yerleşen Türk boylarının dilinde dönüşerek ilk önce Germanik-Germenak sonra da Ermenak şeklini almış, Cumhuriyetle birlikte ses uyumuna uygun olarak “Ermenek” halini almıştır.

Ermenek kenti, Dağlık Kilikya’nın İç Anadolu’ya bakan kuzey kesiminde, M.Ö. I. yy’den itibaren İsauria adıyla anılmaya başlar. Ermenek’in bilinen ilk ahalisinin M.Ö. 3000 yıllarında bölgeyi iskân eden Luwiler olduğu söylenir. M.Ö. 1500’lü yıllarda Ermenek ve çevresini ele geçiren Hitit Devleti, aynı zamanda yörede ortaya çıkan ilk siyasi teşekkül olarak da bilinmektedir. Bu devlete ait kayıtlarda başlangıçta “Arzawa ülkesi” içerisinde gösterilen Ermenek, M.Ö. 1335’te Arzawa Kralı Uhazziti’nin, Hitit Kralı II. Mursili’ye karşı sefere giderken Lawasa Dağı eteklerinde yıldırım çarpmasından sonra Tarhundašša Krallığının hâkimiyeti altına girmiştir.

Tarih sırasına göre ele aldığımızda, Ermenek ve çevresinde yaşamış medeniyetler şunlardır: M.Ö. 3000-2500 yıllarında Prota Hititler, M.Ö. 2500-1950 yıllarında Naşaşlı Hititler yaşamış olup, Ermenek’in o günkü ve ilk bilinen adı “MARAS” veya “MARASSA”dır. (Marasbulla-veya Maraspolis) adının buradan türetildiği anlaşılmaktadır. İlk Ermenek yerleşimi (şehir çekirdeği) olan (Marassa’nın) şimdiki “ Maraspulla “ denilen mağaranın önündeki göçüklerin altından başlayarak “İkidelik” denilen “ Firan Kalesi” önlerindeki yıkıntı ve göçük kayaların altında kaldığını gösteren işaretler vardır.

Protahititlerden Sonra sırayla; Akalar: M.Ö. 1400 yılları, Akarsular: M.Ö. XI. yy, Babilliler: M.Ö. 625-605, Persler: M.Ö. 546-333, B.İskender (Helenistik Çağ) M.Ö.333-125, Romalılar (Bergama Krallığı): M.Ö: 133. M.S.117.
Özellikle Büyük İskenderle başlayan bu devre ait çevrede onlarca antik kent ve yerleşim merkezi vardır, Bunlar:
EİRENEPOLİS: Bugünkü adıyla: (İrnebol: İkizçınar )
LAUZADOS: Lafsa…
ZENONOPOLİS: (Uğurlu köristanı-Uğurlu köyü)
TİTİOPOLİS: (Yukarı İrnebol)
DOMETİOPOLİS: (Dindebol: Katranlı)
CLAUDİOPOLİs: (Mut)
DALİSANDES: (Muhallar, Çamlıca Köyü ve kuzeyi)
NEOPOLİS: (Yenişehir )-Aşağı İzvit-Aşağı Çağlar köyü
LALASİS: Yukarı İzvit-Yukarı Çağlar köyü
BALBASOS: Fariske (Göktepe) Köristanı…
(DEKAPOLİS İZAVRİYA): İzori: İzavriye, bölgesi adı verilen, yukarda ismini ve yerlerini belirttiğimiz antik kentlerin yer aldığı ve merkezi GERMANİKOPOLİS: (ERMENEK) olan bu şehirlerin her biri siyasi, Ticari, dini ve kültürel anlamda bir Piskoposluk olup, Başpiskoposluk Makamı Ermenek’tir.

M.S. 395 yılında Roma’nın ikiye bölünmesi ile Ermenek ve yöresi (Yukarda sıralanan antik kentler ve bölgenin merkezi olan Ermenek, Bizans sınırları içinde kalmıştır. Bu çağda yöredeki yerli halk ağır baskılar altında ezilmiş; yeni yeni ortaya çıkan yeni bir din olan Hıristiyanlık anlayışını Roma yönetiminin her türlü baskıcı yasağına rağmen benimsemiş; Hristiyanlığın ilk yıllarında Hz. İsa’nın (l2) Havarisinden ve Müridlerinden Aziz Barnabas’ın Side ya da Manavgat yoluyla (Dekapolis İzavriya) adı verilen bu dağlık bölgeden geçerken bir müddet bu bölgede kalması, yerli halkı irşadı yoluyla buradan İCONİUM’a (Konya) geçmesi sırasında yerli İzavriyalılar kaçak kaçak da olsa inanışı benimsemiş dağ başlarındaki mağaralarda kaya kovuklarında idarenin kontrolünden uzak yerlerde ilk Hristiyan tapınakları olan “Kaya Manastırlarını) gerçekleştirip, oralara sığınmış ibadet etmişler.
Hristiyanlığın Bizans İmparatorluğunca resmen devlet dini olarak kabulüne kadar geçen uzun mücadeleli süreci içinde Hristiyanlık inancının öncüsü sayılan bu insanlar ve onların sığındığı ibadet ettiği, bu basit ve anlamlı mağaralar-kaya kovukları: “Kaya Manastırları” Hristiyanlık âlemi için çok anlamlı ziyaret yerleri olması gerekir.

Bölge Bizans hâkimiyetinden sonra kısa bir sürede olsa Emevilerin ve daha sonra Abbasilerin eline geçmiştir. Bölgeye Oğuz boylarının 1115 yılından itibaren yaptığı akınlarla Türk etkisinin varlığı hissedilmeye başlamış, 1228 yılında da Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından fetih edilmiştir.10 Selçuklularla başlayan hâkimiyet Karamanoğulları ile devam etmiş hatta bir dönem Ermenek, Karamanoğullarına başkentlik yapmıştır. Bu dönemden kalma cami, medrese, han, hamam, türbe gibi tarihi yapılar mevcuttur.

Karamanoğulları, Selçukluların toprakları dışında Klikya Ermeni Prensliği topraklarının alınmasıyla kurulan tek beyliktir. Buna rağmen en güçlü ve en uzun ömürlü beylik olma özelliğine sahip olmuş, kısa sürede devlet yapılanmasını kurmayı başarmıştır. Bu gelişmeyi Türkçe’ye, Türk kültürüne bağlılıkları ve korumalarıyla elde etmiştir.

Oğuz boylarından olan Karamanlıların Anadolu’ya ne zaman geldikleri net olarak belli değildir. Tarihçi Reşidüddin, Onların, Tuğrul Bey (1037-1063) ile birlikte Karaman ve Menteşeoğulları’nın 20.000 çadır kadar kalabalık bir kütle halinde Anadolu’ya geldiklerini ve Tuğrul Beyin dönmesinden sonra burada kaldıklarını bildirmiş olduğu gibi, Moğol istilâsından kaçmak suretiyle geldiklerini kaydeden kaynaklar da vardır. Karamanlıların Anadolu’daki yerleşmelerine ait kesin tarih Birinci Alâeddin Keykubat zamanına rastlamaktadır. Alâeddin Keykubat Karamanlıları 1228’de Ermenek, yöresine yerleştirmiştir.

Oğuz boyları 1115-1116 yıllarından itibaren Ermenek yöresine yerleşmeye başlamışlardır. Ermenek merkezde henüz hüküm sürmekte olan “Halgam” adındaki derebeyi ile çevresinde buna benzer küçük derebeyleri ve şehir devletleri mevcuttur. Bunlar; Firan Kalesi (Öksürükini-İkidelik ve Maraspoli mağaralarını içine alan mevkiler), Şahinler Kalesi (Güzve yakınlarında), Köristan ve Fariske Kaleleri, Mennan Kalesi, Balabolu gibi kalelerde yaşayan şehir devletleridir. Bunların çevrelerinde müsaade alarak Oğuz boyları çiftlik ve hayvancılık yapmak amacıyla ve vergisini vererek yerleşmeye başlamışlardır. Bu yerler; Ermenek ve Mut çevresinde Kamışboğazı, Aykadın, Tekeçatı, Balkusan, Yellibel, Süngüllü, Muhallar, Sinanlı, Değirmenlik bölgeleridir. Buraya yerleşen aşiretlerin çoğunluğu Karamanlılardır.

I. Alaaddin Keykubad 1225’te İç-el’i fethettikten sonra, Kilikya Ermenilerinin buraya yönelik tehditlerinin önünü kesmek için Türkmenleri bölgeye yerleştirerek nüfus yapısını lehine çevirmeyi başarmıştır. Bölgeye yerleştirilen bu Oğuz boyları, daha sonra Karamanoğlu Beyliği’nin nüfusunu teşkil edecektir. Bu Karamanlıların başında Nure Sofi bulunmaktadır. 1231’de peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan Baba İlyas’ın Türkmenler arasındaki nüfuzu Karaman ilinde de kısa sürede etkisini göstermiştir. Aynı sene Karaman Türkmenlerinin önderi olan Nûre Sofi’nin onu ziyaret ederek destek vermesi Babailiğin bölgede önem kazandığının göstergesidir. Babai ayaklanması başarıya ulaşamasa bile Nûre Sufi’nin Babailik vesilesiyle bölgedeki Türkmenler içerisinde elde ettiği dini nüfuz, oğlunun yörede hâkimiyet kurmasında etkili olacaktır.

1256 dan 1475 yılına kadar 250 yıla yakın hüküm süren “Karamanoğulları Beyliği’nin Başkenti, Kültür ve sanat Merkezi olarak tarih sayfasında yer alan Ermenek’te Kerimüddin Karaman Bey’den sonra beyliğin başına oğlu Mehmet Bey geçmiş, 1277 Mayısında “BUGÜNDEN SONRA DİVANDA, DERGÂHTA, BARİGAHTA, MECLİSTE VE MEYDANDA TÜRKÇE’DEN BAŞKA DİL KULLANILMAYACAKTIR.” Fermanı ile Türk dilini Fars-Arap dilleri baskısından kurtarıp, öz Türkçemizi Türk Milletine kazandırmıştır. Beyliğin kurucusu Kerümiddin Karaman Bey ve Türk Dilinin mimarı olan oğlu Mehmet Bey’in ve kardeşi Mahmut Bey’in türbesi Ermenek’e bağlı Balkusan köyünde bulunmaktadır.

Fatih Sultan Mehmed’in 1475 de Karamanoğullarına son vermesiyle Ermenek Osmanlı topraklarına katılmış ve İçel sancağına bağlanmıştır. Bundan sonraki süreçte Ermenek, küçük bir kasaba olarak kalmıştır. XVI. asır ile ilgili Bilal Gök’ün doktora tezinde Ermenek, sosyal, iktisadi, fiziki ve idari olarak incelenmiştir, Ermenek’in diğer Anadolu kasabaları gibi küçük bir kasaba olarak kaldığı, halkının tarım ve el sanatlarında faaliyet gösterdiği ve nüfusunun 1800 ile 3500 arasında değiştiğini ortaya koymuştur.

1475’teki Sultanalanı Savaşı, Mennan Kalesi yenilgisi ile Osmanlı hâkimiyetine giren Ermenek 16.17.18.yüzyıllarda terkedilmiş, unutulmuş kenar bir Anadolu Kasabası olarak kalmış; ihmal edilmiştir. Bu dönem içinde Silifke Sancağına bağlı “Passa Hassı”dır ve bir Voyvoda yönetimindedir.

Ermenek’le alakalı diğer önemli kaynakta Evliya Çelebi’nin seyahatnamesidir. 1671’de Ermenek’ten geçen Evliya Çelebi seyahatnamesinde şehrin doğal ve mimari yapısından şöyle bahseder. “İrem bağları, dereleri olduğu 800 kargir evi, 12 mahallesi, 12 camisi, 50 dükkânı, 3 medresesi, 6 sıbyan mektebi, 3 hanı, 1 Mevlevihane’si, 2 hamamı olduğunu, ayrıca Karamanoğlu camisinin büyük ve cemaatinin bol olduğunu, yine Karamanoğlu hamamının 17 çeşmesi ve bahçesinin” olduğunu söylemektedir.